CUMHURİYET GAZETESİ, 24 TEMMUZ 1990
KUPÜR341
ANKARA NOfLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
-Vay, Galiller Vay...
Hasan Çelebi, "Cücelerin işleri" adlı taşlamasında şöyle yaz-
mış:
"Evvel zaman içinde şişman bir kral varmış,
i
Şişman ama
ne şişman, eni boyu kadarmış.1 Kral bu, yardakçısı çokmuş, dal-
kavuğu çok,
i
Buyruğu yasa, keyfi kural, gam yok tasa yok.
i
Ge-
misini
kurtaran kaptanların kaptanı
i
Sunmuş o kaptanların
güdümüne vatanı.
i
Resmileşmiş rüşvetle vurgun onun günün-
de
i
Kalmamış engel çengel
yolsuzluğun önünde.
i
Namus, o
soyu sopu tükenmiş bir yaratık,
i
Onur, miadı dolmuş asker pos-
talı, atık.
i
Tek parola, tek ülkü: "Dangalaklığı
bırak,
Iminareye
kılıf dik, köşeyi dönmeye bak."
i
Bu cüce düşünce, bu cüce dünya
görüşü
i
Cüce Lili putların olmuş en büyük düşü.
Kişinin başına hep devlet kuşu mu konar,
i
Bazen de gelir,
kocca bir devekuşu konar.
i
Kral pis bir illete tutulur birden- bire
i
Saltanat sarhoşluğu başlar vermeye fire.
i
Yüzünüze gülsuyu
gaz yıkaramıyormuş
i
''Ah, bi yellenebilsem kurtulurum" diyor-
muş.
Bir adam, "~en kralı iyileştiririm" der
i
Yalnız ücret olarak doğ-
duğu ili ister. Ilki eli karnının üstünde der ki kral; "Beni bundan
kurtar da ne dilersen onu aL."
Adamın çantasından çıkarıp verdiği
hap
i
Midesine indikten
az sore{, haşmetmeap
i
Öyle bi koyvermiş ki, kedileri dama kaç-
mış
i
Nöbetçiler korkudan havaya ateş açmış
i
Çevre halkı uğ-
ramış tevatür bir paniğe
i
"Ya yıldırım düştü, ya bomba patladı!"
diye.
i
Kralsa, derin bir. "oohhh" ... çektikten sonra, bir il
i
"bu
büyük hizmet için azdır" demiş "çok değiL."
.
Çok geçmeden kralın karnı şişince yinel Bir il daha geçmiş
o yabancının eline.
i
Ve giderek, giden il sayısı b~şi bulmuş.
i
"Her şey halkımız için" den ip halk uyutulmuş.
i
ii
il satılırken
bir osuruk hapına halk
i
"Ey millet uyan artık, uyan ve ayağa
kalk!"
i
Diye, bağıran yokmuş ne bi örgüt ne kişi
i
Bundan öJÜrü
kral kolay götürmüş işi.
i
En sonu anlaşılmış ki, gidişin sonu yok,
i
Sarayda o konudan .başka ciddi konu yok.
i
Bilginlerle yazar-
lar bir gün bir kurul kurup
i
Ve ertesi gün toplu halde huzura
varıp,
i
"Majesteleri,
derler, bitmiyor mu derdiniz?
i
ülkenin yarı-
sını osuruğa verdiniz."
i
Kral söylenenleri
sırıtarak dinlemiş,
i
Sonra, iki elini iki yana açarak,
i
"Ben mi verdim, osurta osurta
aldı!" demiş ..."
***
"Kutsal Çöldeki Cinayet" başlıklı beş yazı yazdım da, "Neler
yazıyor bu Ekmekçi?" diyen çıkmadı. Okurlardan yankıları gel-
di, olumlu olumsuz; ben gazeteleri
söylüyorum.
Mangaıda kül
bırakmayan "gerici" basında da Çıt yok. "Kutsal topraklar" ede-
biyatının ya da "Takdir-i ilahi"nin arkasına sığınıp, "acımız büyük"
deyip geçiyorlar, uyutuyorlar konuyu. "Laiklik" konusunda,
bir
Hinthorozu Erdal Bey, Mecliste ağırlığını koydu. Suudi Arabis-
tan'ın ya da ona bağlı "Rabıta" örgütünün,
TC'nin valilerini, em-
niyet müdürlerini
hacca çağırmasının sakıncalarına değindi. Bu
uygulamalar,
devlet yaşamımızda laiklik ilkesini yok etmeye yö-
nelik ağır bir girişim niteliğindeydi.
inönü, "Hacca gidip dönen
bürokratların daha sonraki görevleri sırasında laiklik ilkesine özen
göstermedikleri,
din devleti özlemi taşıyan davranışlar sergile-
dikleri izlenmektedir.
Basınımız bu konudaki
ilginç örnekleri
sık
sık kamuoyuna duyurmaktadır.
Bunu endişe verici bir gelişme
olarak ifade ediyorum. Bilinmelidir ki laiklik konusunda ödün ver-
meye, teokratik düzeni özendirmeye hiçbir devlet görevlisinin hak-
kı yoktur" diyor, SHP sıralarından "bravo" sesleri,
alkışlar
geliyordu...
.
ANAP'lılar da "Acımız büyüktür" diyorlardı ya, Meclis kulisle-
rine, içeride olanlara bakııınca, bu sözün pek de doğru olmadı-
ğı anlaşılıyordu. Acıları gerçektenbüyük olstl, "Genel görüşme"
önergesini
niye reddetsinierdi
ki?
Mecliste konuşmalar,
bir kördövüşü, polemik yarışıyla geçti.
~üleyman Bey konuşuyordu;
Suudi Arabistan Büyükelçi~inin
Ozal', ziyaret ettiyini, "Kendisine verilen izahattan Sayın Ozal~
ın tatmin olduğunu -:..tabir aynen öy'ledir~ gazetelerde gördük.
Sayın Suudi Arabistan Kralı Sayın Ozal'ın bu olayda -hacıların
ölümü olayında- kendisine verilen izahatın kendisini
tatmin et-
~ mis olmasından dolayı memnuniyetini
ifade ediyor" diyordu. SÜ-
ley'man Bey şÖy'le sürdürüyordu konuşmasını:
- Yapamazsınız beyler; ondan sonra da siz haı< arayacaksı-
nız. Şunu
y.ap~ma~sınız; eğe~ Türkiye'nin Cumhurbaşkanı
bu
olayın ~endılerıne ızah ~dildiği
gibi kaza ve kader olduğundan
mutmaın olmuşsa, tatmın olmuşsa, ondan sonra sizin yapaca-
ğınız bi.~şey kalmamıştır. (ANAP sıralarından gürültüler geliyor-
d~, ..Suleym~n Bey ,sürdürüyordu konuşmasını).
Gazete
soyluyorum,
gazeteler diyorum. Gazeteler burada. Bunlar as-
Iı~da ... (ANAP'lı AI~an Kavak, otu~~uğu yerden "Cumhuriyet
mi?"
~ıye soruyordu. Suleyman Bey, Hayır; Daily News" yanıtını ve-
rınce, DYP sıralarından alkışlar duyuluyordu).
Neyi söylemeye
çalışıyorum; ?akınız, olayı toparlıyo~~m, şuraya geliyorum;
aynı
gaze.teler -yıne gazeteler-
Sayın Ozal'ın "Eh, yüz bin kişi git-
seydı daha çok ölürdü" dediğini
de yazıyor .. (Tekirdağ SHP Mil-
letvekili Güneş Gürseler, oturduğu yerden "Hesap adamı olduğu
belli oluyor" diyordu ... )
.
..B~şba~~n. ~11~lrım Bey, iyi gününde değil miydi? Ona göre,
hukumetı ılgısızlıkle eleştirenlerı "plajlar"dan demeçler veriyor-
lar~ı. SHP sıralarından protestolar yükseliyor, "Cumhurbaşkanı
verıyor, Cumhurbaşkanı
veriyor" sesleri geliyordu. Ali Şahin (Kah-
ramanmaraş),
"Cumhurbaşkanı
plajdan söylüyor" diye bağırı-
yordu. Yıl.~lrım Akbulut, konuşmasını
bitirdi; (Biraz bozuk ama,
, olsun!) şoyle dedi:
- ~ay'ın .~aşkan, de$e~1i milletvekilleri,
bu olay nedeniyle acı-
mız buyuktur. Acımızın ıstısmar edilmesine elbette müsaade et-
meyiz; ama vatandaşlarımızın hak ve hukukunu en iyi şekilde
arar ve aramada ısrarlı olduğumuzu yüce Meclise beyan eder,
tekrar ben vefa~ ed~n hacıl~rı~ıza Allah'tan rahmet diler, yakın-
larına başsağlıgı dıler, hepınıze saygı ve sevgilerimi
sunarım.
(A~AP sıralarından "bravo" sesleri, ayakta a/kışlar) Diyanet iş-
lerı Başkanı Yazıcığlu, Hürriyefe demecinde "Facia Takdir-j ilahi
ile geçiştirilemez"
diyordu. Alın bakalım!
'
.. DYP
~ongu.ld~k Milletvekili
Köksal Toptan, .genel görüşme
onergesınde,
ılk ımzası olduğu için son sözü o aldı. Sözünün
başında şöyle dedi:
.~ .. Sayın Başbakan sürekli olarak hükümeti
bu olay nede-
niyle eleştir~nlerin,
eleştirilerin sürekli plajlardan,
tatil köylerin-
den yapıldıgı karşılığını verdi.
Mustafa Kızıloğlu (Antalya) - Yalan mı?
Başkan - Müdahale etmeyelim efendim.
.
Köksal Toptan (devamla) - Bizim açımızdan kesinlikle yalan.
(DYP sıralarından alkışlar). Ne Sayın Genel Başkanımız, ne ben
~e ne arkadaşlarımla,
tatil yapma imkanını henüz bulmuş deği-
lız.
f
A~ii Küçük (Konya) - Yarası olan gocunur Sayın Başkan.
. Koksal Toptan (devamla) - Ama, Türkiye'de denizlerden,
de-
nız ken~rları~d.~n, tatil köyleri~?~n, devlet adamlarının beyanat
verme, ulkeyı yonetme gelenegının adresini Sayın Başbakan şa-
şırmış olmalı. (DYP sıralarından alkışlar) O beyanatlar, sürekli
ol.~r~k, teknelerden,
denizlerden,
sahil kentlerinden verilmiş ve
Turkıye buna alıştırılmaya çalışılmıştır. Şimdi. ..
M.~stafa Kızıloğlu (Afyon) - Vay gafiller vay.
Koksal Toptan (devamla) - Şimdi bunu alıp bir genelleme yap-
mak suretiyle bu önemli olayı Meclise getiren önerge sahipleri-
ne eleştiri yapıyorum diye yakıştırmaya çalışmanın anlamsızlığına
işaret etmek istiyorum ..."
Toplantıdan sonra, kuliste Hinthorozu Erdal Bey'i gördüm. Şöy-
le dedi:
. -:- Ne yüzsüzlük!
Plajlardan kimin demeçler verdiğini
herkes
bılıyor!
.
H.inthorozu'nu hiç böyle karamsar görmemiş miydim?
. Yıne de rahat, dalgasını geçen bir hali mi vardı? Siyaset, Tür-
kıye'de gerçekten güç müydü?