Table of Contents Table of Contents
Previous Page  432 / 1068 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 432 / 1068 Next Page
Page Background

TEKİRDAG YENİ İNAN GAZETESİ, 5 EYLÜL 1995,

s.

2

KUPÜR284

İNSAN HAKLARI MI?

SANIGIN HAKLARI MI? (1)

:~~'i.

!1v. Güneş GÜRSELER

Türkiye, son bir kaç yıldır yoğun bir insan hakları tartışmasını

yaşıyor. Ancak dikkat edilirse, tartışmanın sadece "sanığın hakla-

rı" boıutunda kaldığı hakkında s~isnadında bulunulan kişinin

devlet, toplum ve medya karşısında korunmasına yönelik hakların

tartışıldığı görülmektedir. Böylesi bir tartışma da kuşkusuz gerek-

lidir ye hukuk sistemimizin eksiklikleriDi çağdaş gereksinmeler

ışığında giderilmelidir. Eksik nokta; bu tartışmanın, insan hakları-

nı "sanığın hakları" anlamıyla sınırlayan darlıkta ve anlamda ya-

pılmasıdır. İnsah hakları, bu denli dar bir alana sıkıştıralamaz. Sa-

nıklık durumu olan kadar, olmayanların da haklarının gelişimi ve

hakların gerçekleşme ortamının yaratılması gereklidir.

İnsan hakları,

ütün insanlara, insan olmalarından dolayı ta-

nınma ı gereken haklar bütünüdür. Bu bütün içinde en temel insan

~akkı "yaşama hakkı" ya da "varolma hakkı"dır. II. Dünya Sava-

şı 'ndan sonra hakların evrimi değişik bir ivme kazanmıştır. İnsan

akları, sadece devletin karışamayacağı bir alanı ifade eden "te-

mel hak ve özgürlükler" ile borçlusu devlet olan "toplumsal ve

kültürel haklar"ı içermektedir. Anayasalarda hukuk devleti ve hu-

ukun üstünlüğünden söz edilmesi ya da bunların güvence altına

alınma çabaları, en temel insan haklarından birisi olan yaşama

hakkının güvenceye alınmasını sağlayamamaktadır. Görmezlikten

gelinen; temel hak ve özgürlükler ile ekonomik ve sosyal haklar

bütününün insanın yaşama , varolma, varlı$ını ve soyunu sürdür-

me hakkının güvencesi olduğu gerçeğidir.l?u nedenle, insan hak-

larının gelişmesi ve demokratikleşme yolundaki tartışmalar ve ça-

baların, "sanığın hakları" ya da birinci ve ikinci kuşak insan hak-

ları düzeyinde sınırlı kalmaması, bugünkü ve gelecek kuşakların

yaşama haklarını güvence altına alan yeni bir anlayışın yaşama

eçirilmesi gerekmektedir.

Oysa, İnsanlığın Üçbinli yıllarda varlığını sürdürebilmesi, çev-

. halkının önümüzdeki son yıllarda bir insan hakkı olarak gelişti-

"ilmesi ve güvence mekanizmalarının tam olarak gerçekleşmesine

bağlıdır. "

İnsan hakları felsefesinin gelişimi sürecinde "Dayanışma Hak-

ları" olarak nİtelenen üçüncü kuşak insan hakları içinde bulunan

çevre hakkı, insan hakları bütünü içinde temel bir hak statüsü bu-

lunan yaşama hakkının, insan haklarının bir uzantısıdır. Dayanış-

ma haklan; devletin, kamu-özel sektör kuruluşlarının, bireylerin

ve toplumdaki diğer grupların tümünün ortak çabası ile gerçekle-

şebilir.

Gerçekleşmeleri toplumun bütün kesimlerinin çabaları~bağlı

olduğu ve dayanışma felsefesinin ağır,lığı hissedildiği için bu hak-

lar dayanışma hakları olarak isimlendirilmiştir. Dayanışma hakla-

rı, günümüzde, Barıf} Hakkı, Kalkınma (Gelişme) Hakkı, Çevre

Hakkı ve İnsanlığın Ortak Mirasından Yararlanma Hakkını içer-

mektedir. Dayanışma hakları, toplumun tüm aktörlerini ilgilendir-

diği gibi, hakkın konusu da bireyden öteye halk durumuna gel-

mektedir.

Bu değerlendirme içinde çevre hakkı, sağlıklı ve dengeli bir

çevrede yaşama hakkını ve insancıl yaşama koşullarını tehdit eden

her türlü çevre sorununa ve çevre sorunun kaynağına karşı diren-

me haklonı içermektedir.

Çevre hakkı, Türkiye'de henüzbir insan hakkı boyutu ile gün-

demde değildir. Ülkemizdeki insan hakları de~erlendirmeleri, ara-

yışı ve tartışmaları henüz bu içeriği kazanamamıştır.

Gelişen özgürlük anlayışı içinde çevre hakkı, bazı önemli hak-

larla çatışan ve onları sınırlayan bir nİteliğe kavuşmuştur. Çevre

hakkı, mülkiyet hakkının kabul edilebilir gerçek sınırını oluştur-

maktadır. Günümüz ekonomisine devlet müdahalesinin yeri git-

tikçe azalırken, çevre hakkının kamu yararına sınırlandığı hak sa-

yısı artmaktadır. Serbest piyasada devlet. müdahalesi zayıflarken,

evre müdahalesi ve çevre hakkının\p)ı artma eğilimi gösterinekte-

ilir.

~

Tür~iye henüz çevre hakkını insan hakkı boyutu ile değerlen-

diremediği için mülkiyet hakkının, en verimli tarım toprağına oto-

mobil fabrikası kuran, kıyıları yağmalamayan, orman alanlarını

talan eden, havayı ve suyu kirleten biçimde kullanılmasının önüne

geçmemektedir.

15 yıl öncesinin temiz Marmara Denizi 'nde yüzebilmek, 125

tür balığından tadabilmek bir insan hakkı, bugün 15 yaşında olan-

ların Marmara Denizi 'n'i açık fosseptik olarak tanıyabilmeleri ise

insan hakları ihlali değil midir?

Son yirmi yılda hızla yaşanan çevre bozuİmasında bir katkısı

olmayan bugünkü genç nesI in ve onlardan sonraki nesillerin yaşa-

fua hakkını, varolma hakkını savunması gerekenler, bu sorum-

luluğu taşıyanlar nerede?

İnsan haklarının değerlendirilmesinde artık bu düzey e gel-

r

ıek durumundayız.

Çevre hakkından yararlananlar yalnızca

ugünkü kuşaklar değildir. Sağlıklı ve dengeli bir çevre, bugünkü

uşakları ilgilendirdiği kadar, hatta daha da fazla gelecek kuşak-

ın ilgilendirmektedir. İnsan haklarında istenilen düzeye geline-

ır:;mesinin ülkemizde yarattığı sorunların bir bölümünü şöylece

"zetleyebiliriz;