TEKİROAG YENİ İNAN GAZETESİ, 9 HAZİRAN 1995
KUPÜR443
19. yüzyılda başlayan ve 20. yüzyılda artarak devam eden
i
teknolojik gelişme ve hızlı nüfus artışının çevre üzerindeki et-
kileri olumsuzdur. Hava, toprak ve su kirliliğinin insan sağlığı-
nı tehdit eder boyutlara yükselmesi, hayvan ve bitki türlerinin
nesillerinin tükenmeye yüz tutması, orman alanlarının daral-
ması, çölleşme, erozyon, ozon tabakasının delinmesi ve sera
etkisi gibi küresel sorunların ortaya çıkmaya başlaması bu
olumsuzlukların başında gelmektedir.
1950'li yıllardan başlayarak yaşanan ciddi çevre sorunları
çevre korunmasında dünya' çapında çözüm arayışlarına ve iş-
birliğine yol açmıştır. Bir grup sanayici ve işadamının 1968'de
kurmuş olduğu Roma Kulübü'nün "Sıfır Büyüme" önerisiyle
başlatabileceğimiz çevre duyarlılığı örnekleri, 1972'de Stock-
holm' de düzenlenen. Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı ile
sağlıklı bir temele oturtulmuş.
Birleşmiş Milletler Çevre 'le
Kalkınma Komisyonu tarafından hazırlanan Ortak Geleceği-
miz raporu ile 1992' de Stocholm Konferansının devamı olarak
düzenlenen filo Zirvesi de çevre duyarlılığının evrensıel tohum-
" i
arı nı ekmesi ve getirdiği yeni ilk.eler açısından son derece ya-
rarlı olmuştur.
Çevre sorunlarının kazandığı boyutlara koşut olarak yeni
bir hukuki dayanak oluşturma yoluyla gelişmektedir. Çevreye
ilişkin değerleri 'güvence altına alan hukuksal 'düzenlemeler
çevre hukukunu doğurmuştur. Bu nedenle çevre hukuku, çevre
değerlerinin hukuksal güvencelere bağlanmasıyla uğraşan bir
hukuk dalı olarak tanımlanabilir. Çevre sözcüğünün belirsizliği
nedeniyle çevre hukukunda sınır çizme zorlukları olduğu gö-
rülmektedir. Bu amaçla doğal ve yapay çevreyi içine alan bir
tanım yaparak, çevre hukukunu, insanın doğal ve yapay çevre-
yi oluşturan unsurları koruyan, geliştiren ve onların hukuki du-
rumlarını düzenleyen hukuk dalı olarak tanımlayabiliriz.
çevresel değerlere hukuki güvence kazandırma çabaları,
i
gerek ulusal gerek~e uluslararası düzeyde 20. yüzyılda yoğun-
laşıyor. Ulusal düzeyde çıkarılan yasalar 20. yüzyılın ilk yarı-
sından itibaren yaygınlık kazanmaya başlıyor. İngiltere'
de
1956 Temiz Hava Yasası; F. Almanya'da 1957 Su Kirliliği ve
1973 Hava Kirliliği Yasası; Bulgaristan'da 1963 Hava, Su ve
Toprağın Kirlenmesini Önleme Yasası; Belçika'da 1964 Temiz
Hava Yasası; Japonya'da 1967 Çevre Kirlliği Kontrol Yasaları
çevre sorunlarına karşı benimsenen yasalar olarak ulusal dü-
zeydeki çevre hukukununkaynakları
olarak sayılabilir.
ÇEVRE HUKUKUNUN GELİşİMİ
Roma hukukunda komşunun havasının kirletilmesinin ön-
lenmesine ilişkin özel kuralları ya da İngiltere'de 1306'da çı-
karılan kömürün açık ocaklarda yakılmasının yasaklanmasına
ilişkin Kral Fermanı gibi çevrenin hukuksal yönde korunma-
sıyla ilgili çeşitli örnekler bulunmasına karşın, bağımsız bir di-
siplin olarak çevre hukukunun 20. yüzyılın ikinci yarısında or-
taya çıktığını görüyoruz. Çevre sorunlarının bugünkü boyutla-
ra ulaşmadığı dönemlerde çevre ile ilişkiler komşuluk ilişkileri
biçiminde algılanmıştır.
Bu biçimiyle çevre sorunları, Türk
Medeni Kanununda da (md 661) yer almıştır. Zaman içinde
disiplin olarak çevre hukukunun doğuşu gündeme gelmiştir.
Çevre hukuku bir disiplin olarak yeni ortaya çıkıyorsa da
18. yü;zyıldan bu yana çeşitli çevre değerlerinin (ormanlar ve
kültür varlıkları gibi) kolluk güçleri kanalıyla korunduğu, çev-
re sağlığına yönelik düzenlernelerin bulunduğu,
toprak kul-
lanımına imar mevzuatıyla sınırlamalar getirildiği bilinmek-
tedir. Bu düzenlemeler de çevre hukukunun gelişiminde itici
güçler olmuşlardır.
Uluslararası
hukukun çevreye ilişkin alanları düzenleme
gayreti içinde olması da çevre hukukunun pozitif bir hukuk
dalı olarak ortaya çıkmasını desteklemiştir.
Uluslararası toplum anlayışında ortaya çıkan değişiklikler
sonucunda uluslararası hukukun çevre konusundaki gelişimini
üç konuda görebiliriz.
ı.
Uluslararası sorumluluk konusu; 2. Uluslararası alanların
yönetim rejimIerine ilişkin düzenlemeler 3. Devletlerin kendi
ülkelerindeki
çev.renin öteki ülkelerin çevresi ile bağımlığı
konusu. Bu üç konudaki gelişim de kendi içinde sürmektedir.
Örneğin, uluslararası sorumluluk konusunda üçlü bir aşama
iilenmiştir.
İlk aşamada,
devletlerin sorumluluğunda kasıt
i
k9şulunun aranması kabul edilmiş' daha sonra kusurun varlığı
i
yeterli görülmüş son aşamada ise hukuka aykırı her davranışın
i
devletler açısından uluslararası sorumluluk doğurması kabul
,edilmiştir.
'
.
i
'Bu anlamda oluşmakta olan uluslararası çevre hukukunun'
yeni kaynakları arasında çevrenin korunması amacını güden
.uluslararası
sözleşmeleri,
uluslararası örf hukukunu ve AS-
OED gibi uluslararası
örgütlerin kararlarını
sayabiliriz.
:Uluslararası topluluğun ortak iradesini yansıtan sözleşme ve
etkinlikler de ön plana çıkarak çevre hukukuna katkılar yap-
maktadır. Ayrıca, çevreyle ilgili birçok etkinliğin de çevre
hukukunun gelişimine moral katkısı olmuştur.
(Devamı yarın)