Table of Contents Table of Contents
Previous Page  1061 / 1068 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 1061 / 1068 Next Page
Page Background

aranmaksızın sorumlu tutulmalarını içeren "objektif'

yani

kusura dayanmayan

sorumluluktur. Bu sorumluluk türünde; "Bir gerçek veya tüzel kişinin doğrudan veya

dolaylı olarak çevre kirlenmesine sebep olan herhangi bir faaliyeti, onun kirlenmeden

doğan zarardan sorumlu tutulması için yeterlidir."

Çevre Yasasında, çevreye zarardan sorumluluğun "kusursuz sorumluluk"

olarak kabulü 1988 yılındaki

değişiklikle sağlanmıştır. Burada oluşmuş kirliliğin

kirleticiye ödetlirilmesi ile sınırlı kalınmayıp, kirliliğin oluşumunu engelleyen önlemleri

alma sorumluluğu da kapsama alınmalıdır. Temel hedef çevrenin kirletilmesinin

önlenmesidir. Bu nedenle yasanın da yaklaşımı, yukarıda da belirttiğimiz gibi, çevre

sorunlarını ortaya çıkmadan engellemeyi

ve yatırım öncesi

çevre duyarlılığını

geliştirmeyi hedefleyen bir doğrultuda olmalıdır.

Çevre Yasası ile düzenlenen önemli bir diğer konu da hemen tüm batı

ülkelerinde uygulanan çevresel etki değerlendirmesidir. Yasanın 10. maddesi ile çevre

sorunlarına yol açabilecek faaliyetleri gerçekleştirmeyi planlayan kurum, kuruluş ve

işletmelerin kirlenmeye sebep olacak atık ve artıkların ne şekilde zararsız haline

getirilebileceğini

ve bu konuda hangi önlemlerin alınabileceğini

içeren bir rapor

hazırlamaları hükmü getirilmiştir. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin Çevresel Etki

Değerlendirmesi Yönetmeliği çıkarılmış ve Çevre Bakanlığında bu konuda bir de

Çevresel Etki Değerlendirmesi Genel Müdürlüğü oluşturulmuştur. ÇED uygulamasının

henüz istenilen noktaya geldiği söylenilemez özellikle yer seçimi aşamasında ÇED

incelemesi yapılmaması sakıncalıdır. Ayrıca maddenin hazırlanan tasarıda da olduğu

gibi denetim yetkilerini içeren şekilde genişletilmesi ve proje sonrası denetimin de

düzenlenerek Çevre Bakanlığının yetkilendirilmesi gerekir.

Yasa 1980 sonrası siyasal yaklaşıma uygun olarak kendi alanında yeni bir

fon oluşturmuştur. Çevre kirliliğinin önlenmesi ve çevrenin iyileştirilmesi amacıyla

kurulan "Çevre Kirliliğini Önleme Fonu" genelde yerel yönetimlerin çöp kamyonu ya da

traktörü alımlarında kullanılmakta ve kaynakların önemli bir bölümü bu alanda

tüketilmektedir. Kendi alanında önemli bir kaynak olan fon desteği kısa vadeli acil

yatırımlarda ve projelerde değerlendirilmelidir. Ayrıca fonun arıtma tesis yapacak olan

gerçek ve tüzel kişilere kredi yardımı olarak kullanılması da kirleten öder ilkesine

aykırıdır.

Çevre Yasası, yönetmeliklerde belirlenen standartlar aşılarak çevre

korunmasına ilişkin önlemlerin ve yasakların çiğnenmesi durumunda valilikler ve

belediyelerce uygulanacak idari nitelikte cezaları düzenlemiştir.

Çevre Yasasının 30. maddesi ile; çevreyi kirleten veya bozan bir

faaliyetten zarar gören veya haberdar olan gerçek ve tüzel kişilere, idari makamlara

başvurarak bu faaliyetin durdurulmasını isteyebilme hakkını düzenlenmiştir. Hak arama

özgürlüğü çevre hakkı yönünden bu başvuru hakkı ile kullanılacaktır.

Anayasa'nın 56. maddesindeki, çevrenin korunması, çevre kirliliğinin

önlenmesinde vatandaşları "ödevii" kılan ilgili hükmü ile Çevre Yasasının gerçek ve

tüzel kişileri "görevli" kabul eden hükmü aynı paraleldedir. Zira yine Yasanın 1.

maddesinde belirtildiği gibi çevre bütün vatandaşların ortak varlığı kabul edildiğinden

korunmasında da herkesin menfaati vardır. Özellikle, idari Yargılama Usulü Kanunu

2.mIf.1'in değişik şekliyle çevrenin "kamu yararı" çerçevesinde değerlendirilmesi mevcut