Table of Contents Table of Contents
Previous Page  1055 / 1068 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 1055 / 1068 Next Page
Page Background

UNESCO'nun da insan hakkı olarak kabul ettiği "çevre hakkı", üçüncü kuşak insan

hakları listesine eklenmiştir. Bu kuşak insan hakları içinde içinde BARIŞ HAKKı,

GEliŞME (KALKıNMA) HAKKı, iNSANLlGIN ORTAK MiRASıNDAN YARARLANMA

HAKKı ile birlikte değerlendirilmektedir.(4)

"Hakları bu şekilde kuşaklara ayırmak sadece kronolojik bir anlam

taşıyabilir; insan haklarının gerçekte bir bütün oluşturduğu açıktır. Nitekim 1968 tarihli

Tahran Bildirgesi (m. 13) hak ve hürriyetierin bölünmezlik ve birbirine bağlılık niteliğini

şu şekilde ifade etmiştir: "insan hakları ve temel özgürlükler bölünmez olduğundan,

ekonomik, sosyal ve kültürel haklar tanınmaksızın, kişi hakları ve siyasal hakların tam

olarak gerçekleşmesi mümkün değildir". Hatta denilebilir ki , çevre hakkı, tüm hak ve

hürriyetlerin varlık ve geçerlik şartıdır. Çünkü, "Çevre" tüm hakların kullanılabileceği

mekanı oluşturduğundan, bu mekanın güvence altına alınması diğer hakların içinde

kullanılabileceği ortamın da güvenceye kavuşturulması anlamına gelir."(5)

1970'li

yıllardan başlayarak çeşitli

çevresel

faaliyetler içinde olan

ülkemizde yasal düzenleme boyutundaki

ilk ve en önemli

adım 1982 yılında

Anayasamıza, "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" bölümünde 56. madde ile

çevre hakkı konularak atılmış ve çevre hakkı anayasal düzenleme ile Türk hukukuna

girmiş, anayasal kurum olarak da "Çevre Koruması" kavramı getirilmiştir.(6) Bu madde:

"Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek,

çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların

ödevidir." hükmünü içermektedir. Böylelikle 1982 Anayasası hem koruma ödevi

yükleyen ve hem de insan hakkı olarak düzenleme yapan anayasalar arasında yerini

almıştır.(7)

Anayasamızda sosyal haklar arasında yer alan çevre hakkı; "Herşeyden

önce, sosyal bir hak olmayıp, devlete genelde pozitif edimlerde bulunma yükümlülüğünü

yükleyen bu hak kategorisinden farklı olarak, çevreyi tahrip etmekten "kaçınma"

yükümlülüğü de yüklemektedir. Hem bireylerin, hem toplulukların, ayrıca gelecek

kuşakların, vatandaş olanların, olmayanların, Devletin; kısacası herkesin hakkı ve

ödevidir. Böyle bir hakkı, devlete olumlu edimde bulunma mükellefiyeti getiren sosyal ve

ekonomik haklardan kabul etmek onu program hükmü sayarak Devletin insiyatifine

bırakmak, çevre hakkının belirttiğimiz bu özellikleri ile bağdaşmaz. Kısacası, 56.

maddenin çevre hakkını "bir insan hakkı" olarak "sübjektif bir kamu hakkı" biçiminde

düzenlediğini ve "normatif' bir nitelik taşıdığını kabul etmek gerekmektedir.(8)

Anayasamızda bu şekilde düzenlenen çevre hakkı bir insan hakkıdır.

insan hakları ise, bütün insanlara insan oluşlarından dolayı tanınması gereken haklar

bütünüdür. Çevre hakkı bu bütün içinde en temel insan hakkı olan yaşam hakkının,

insan olmanın bir uzantısıdır.(9) Bu niteliği ile de çevre hakkı sağlıklı ve dengeli bir

biçimde yaşama hakkını ya da insancıl yaşam koşullarını tehdit eden her türlü çevre

sorunlarının yaratılmasına karşı direnme hakkını ve talep hakkını içerir.Talep devlet

tüzel kişiliğine karşı ileri sürülmekle birlikte, hakkın süjesi olan bireye de bir takım

ödevler yükler.

Çevre hakkının gerçekleşmesinde devletten "olumlu bir edim"

beklenmesi söz konusu ise de, "bireyler" ile "özel

tüzel kuruluşlar" da devlet gibi

sorumluluk taşımaktadır. Bütün bu unsurların ortak çabası ve sorumluluğuyla

gerçekleşmesi beklenen çevre hakkı işte bu nedenle Dayanışma Hakları adı altında da