Güneş Gürseler
Bir günü sakin yaşanmayan gündemimize geçen hafta “ihsas-ı rey” tartışması da sokuldu. Bu tartışmayı başlatanlar; Osmanlı şeyhülislamlarından Mehmet Bahaî Efendi’nin şiirindeki “Bize mülhid diyenin kendüde îman olsa, Dahleden dinimize bari müselman olsa.” dizelerini hatırlattı.
Hain örgütün “Adliye’de ve Mülkiye’de kadrolaşılmalıdır.” söylemi ile açıkça yürüttüğü Devleti ele geçirerek laik düzeni yıkma çalışması yıllarca hoş görülüp desteklendi. Sonuçta liyakat ve yeteneğin yerini yandaşlığın aldığı, her alanda güvenilmeyen bir toplum ve devlet yapısı ortaya çıktı. Bundan en fazla zarar gören de tüm unsurları ile yargı sistemimiz oldu, yargı toplumun büyük bölümünün güvenini kaybetti. “Yargının siyasallaşması”dan “siyasetin yargısallaşması” aşamasına geçildi. Siyaseti kendilerine göre yönlendirme gücünü elinde tutanlar limuzinli “süper savcılar” yarattılar. “Bu davanın savcısıyım.”, “Türkiye barsaklarını temizliyor.” söylemleri ile ne yazık ki yargı sistemimizi geçmişin “Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor.” noktasına getirdiler.
Demirtaş ve Kavala davalarında yaşanan süreç yargısallaşan siyasetin “ihsas-ı rey”i değil mi?
Rahip Brunson’un tahliye edilmesinden sonra Başkan Trump’ın yaptığı açıklamanın ortaya koyduğu nedir?
Psikolojik rahatsızlığı nedeni ile tedavi altındaki hasta bir kadının basit bir tokat atma eylemi nedeni ile yargılandığı davaya bile tam cephe müdahale edebilen siyasi iktidar güçlerinin yaptığı nedir?
Görevi iddianame hazırlayıp, mütalaa vererek “rey”ini açıklamak olan savcının söyledikleri ile uğraşmayı bırakın da siyaseti yargısallaştırmaktan vazgeçin…8.1.2020