İNSAN HAKLARI MI, SANIĞIN HAKLARI MI?

Makaleler / Gazete Yazıları | 05.11.2020

Güneş Gürseler

Yargı erkini her gün biraz daha güvenilemez konuma düşüren uygulamaların en vahim ve can alıcı son örneğini cezaevinde cezasını çekiyor olması gereken bir hükümlünün işlediği cinayetle yaşadık.

Toplumumuzun böyle bir felaketi yaşatabilecek duruma nasıl geldiği üzerine çok çeşitli değerlendirmeler yapılabilir. Değerlendirileceklerin başında cezaların infazı sistemimizi oluşturan mevzuat gelmelidir.

Öncelikle inkar edilemeyecek toplumsal bir kabul haline gelen; “Bu ülkede cezalar kağıt üzerindedir, hiçbir hapis cezası tümüyle çekilmez. Biraz yatar çıkarsın.” anlayışını değiştirecek kararlılık içinde davranmalıdır.

Yaklaşık otuz yıl kadar önce gündemimize giren insan hakları tartışmaları sanığın, tutuklunun ve hükümlünün hakları temelinde başlatılmış ceza hukuku, ceza yargılama hukuku, infaz hukuku iyileştirmeleri genelde bu darlıkta gerçekleşmiştir. “Şeffaf karakol”, hemen her isteyene ücretsiz avukat tayini, ceza indirim olanakları, itirafçı olunması durumunda tanınan kolaylıklar, paraya çevirme, erteleme, denetimli serbestlik, uzlaşma, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, şartla salıverme, infaz hukukundaki iyileştirmeler, af beklentileri hapis cezalarının hiçbir zaman hükmedileni kadar infaz edilememesi cezaları caydırıcı olmaktan çıkarmıştır.

Hakkında suç isnadında bulunulan kişinin devlet, toplum ve medya karşısında korunmasına yönelik haklarının tartışılması kuşkusuz gereklidir ve hukuk sistemimizin bu alandaki eksikleri çağdaş gereksinmeler ışığında giderilmelidir. Eleştirdiğim bu tartışmanın, insan haklarını “sanığın hakları” anlamıyla sınırlayan darlıkta yapılmasıdır.

İnsan hakları, bu denli dar bir alana sıkıştırılamaz. Sanık durumunda olan kadar, olmayanların haklarının; sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının, barış hakkının, gelişme hakkının tanınıp kullanılabileceği ortam yaratılmalı, ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamalar kaldırılmalıdır.

Bu süreçte yasal düzenlemeler de toplumsal katılım sağlanmadan aceleye getirilerek “sanığın hakları” anlayışı ile yapılmıştır. Örneğin 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanununu yürürlükten kaldıran 126 maddelik 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, uyum yasalarına yetiştirme telaşı içinde TBMM’nde 13.12.2004 tarihinde sadece bir günde görüşülerek kabul edilmiş ve 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kabulünden hemen sonra daha yürürlüğe girmeden 25.5.2005 tarihinden başlayarak 5351 sayılı yasa ile değiştirilmeye başlanmış ve bugüne kadar 24 kanun ve 7 KHK ile 87 maddesi değiştirilmiş, Anayasa Mahkemesi’nin 6 iptal kararına da konu olmuştur. Değişikliklerin neredeyse tümü cezanın infazı ve süresini iyileştirme doğrultusunda yapılmıştır. Değişikliklerden ve de anlayışlı uygulamalardan yararlanamayanlar ise genelde fikir suç ve suçluları olmaktadır.

İşte infaz sistemimizin hal-i perişanı.10.12.2019


Yol Tarifi