Güneş Gürseler
Türkiye ekonomik refah ve demokrasi açısından olması gereken yerden oldukça uzakta, “Orta Demokrasi Tuzağı” ve “Orta Gelir Tuzağı” eşiğindedir.
Kişi başına ulusal gelir, ülkedeki farklı kalkınma unsurlarının nasıl bir araya geldiğini gösteren sonuç göstergesidir. Sadece ekonomik göstergeleri değil, ülkedeki sosyal ve siyasal yapının nasıl oluşturulduğunu, insan kaynağının ve doğal zenginliklerinin nasıl kullanıldığını da gösterir. Erkler ayrımı, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, özgür ve adil seçimler, bireysel özgürlükler, eğitimin kalitesi, siyasi katılım ve kurumlaşma, verimlilik, fırsat eşitliği, gelir adaleti, çevrenin korunması, teknolojik gelişimden yararlanılması gibi unsurlar hep bu kapsamdadır.
“Orta Gelir Tuzağı” için kişi başına 11.000,00 ve 15.000,00 ABD doları seviyelerinde olmak üzere iki eşik tanımlanmaktadır.
Türkiye 1996 yılında başlayan demokratikleşme reformları ve 2001 yılı sonrası yaşanan uygun küresel ekonomik gelişmeler sonucu bu eşiği 2008 yılında 10.829,00 ve 2013 yılında 12.500,00 ABD doları ile yakalayabilmişti. Ancak erkler ayrımını anlamsızlaştıran düzenlemeler, hukuk devletinin fiilen işlevsiz kalması, temel insan haklarına aykırı uygulamalar, yargıya güvenin çok alt düzeylere inmesi gibi etkenlerle demokrasi endeksinde Türkiye 100. Sıraya kadar düşmüştür. Aynı düşüş kişi başına gelirde 2013 yılından başlayarak yaşanmış ve 2019 yılı ilk çeyreğinde 8.811,00 ABD dolarına kadar inmiştir. Bugün refah endeksi açısından Türkiye 50. sıradadır. Sonuçta orta demokrasi ve orta gelir tuzaklarına düştük. Oysa bu tabloyu hak etmiyoruz.
Türkiye’nin yüzyılı aşan demokrasi mücadelesinde kazandıkları, genç insan kaynağı ve doğal kaynakları hem sürdürülebilir ekonomiyi hem de sürdürülebilir demokrasiyi geliştirip ilerletecek güçtedir.
Bunun gerçekleştirilebilmesi öncelikle hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye gerçekten inanılmasına bağlıdır. İşleyen, bağımsız, tarafsız ve hesap verebilen bir yargı erki, sonuçları herkesin içine sinecek bir seçim sistemi, siyasi partilerin, meslek kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin kurumlaşarak kendi içlerinde demokrasiyi ve hesap verebilirliği gerçekleştirebildikleri bir yapılanma ile bu hedefe ulaşabiliriz. Yeter ki başta siyasetçilerimiz olmak üzere iyi niyetle ve dürüstçe buna inanalım.3.11.2019