TÜRKiYEDE ÇEVRE HUKUKU
(Özet)
Av. Güneş Gürseler
Yeni
bir insan hakları kuşağı olarak Dayanışma Hakları düşüncesinin
tartışılmasıyla gündeme gelen çevre hakkı ve çevre hukuku bir yandan çevresel
değerlere hukuki güvence kazandırma yoluyla çevreyi koruma, öte yandan somut çevre
sorunlarının çözümünde hukuki dayanak oluşturma yoluyla gelişmektedir.
Çevre hukuku, insanın doğal ve yapay çevresini oluşturan bileşenleri koruyan,
geliştiren ve onların hukuksal durumlarını düzenleyen hukuk dalıdır.
Toplumsal, kamu - özel ayırımını aşan, dayanışmayı gerekli kılan, konusu tüm
gezegen ile üzerinde yaşayanlar ve yaşayacaklar olan, uluslararası nitelikte, bilimsel
gelişmelerle de çok yakından ilgilidir.
Temel ilkeleri;
-Oluşmuş kirliliğin kirleticiye ödettirilmesiyle sınırlı kalmayıp kirliliğin oluşumunu
engelleyen önlemleri alma sorumluluğunu da kapsayan KiRLETEN ÖDER ilkesi,
-Çevreye verilen zarardan KUSURSUZ SORUMLULUK ilkesi,
-Çevre sorunlarını ortaya çıkmadan engellemeyi
ve yatırım öncesi çevre
duyarlılığını geliştirmeyi hedefleyen ÖNLEYiCi YAKLAŞıM ilkesi,
-insanı merkez alan değil çevre değerlerini ve bütün canlıları merkez alma
ilkesidir.
Bu temel özellik ve ilkeler kapsamında değerlendirilmesi gereken Türk Çevre
Mevzuatı Anayasanın 56. maddesinde çevre hakkını tanımlayan düzenleme başta
olmak üzere Çevre Yasası ve yönetmelikleri
ile çağdaş gelişmeleri
izlemeye
çalışmaktadır.
Henüz birçok değişik yasadaki çevre konularını ilgilendiren çeşitli hükümler
uyumlu hale getirilememiştir.
Ülkemizdeki genel çevre yaklaşımı hala "önce ekonomi sonra çevre" şeklinde
olduğu için Çevre Yasası'nın 1. maddesi çevre korumanın ekonomik ve sosyal
kalkınma hedefleriyle uyumlu olması gerektiğini belirtmektedir. Çevre ile kalkınma
birbirinin karşıtı değildir. ikisini uyumlu hale getiren "sürdürülebilir kalkınma" anlayışı
esas alınmalıdır.
Ceza Hukukumuzda çevreyi zarar veren, halkın sağlığını tehlikeye düşüren ya
da zarara uğratan eylemleri suç sayan düzenlemeler yapılmalıdır.