Table of Contents Table of Contents
Previous Page  1054 / 1068 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 1054 / 1068 Next Page
Page Background

hedef çevrenin kirletilmesinin önlenmesi olmalıdır. Daha açık bir anlatımla çevre

hukukunun temel yaklaşımı, çevre sorunlarını ortaya çıkmadan engellemeyi ve yatırım

öncesi çevre duyarlılığını geliştirmeyi hedefleyen bir doğrultuda olmalıdır.

Çevre her sektör ile ilişki içinde olduğundan çevre mevzuatının sektörler

arası ve geniş kapsamlı olması zorunludur. Bu durum çevre mevzuatının geniş ve

karmaşık olması sonucunu doğurmuştur. Karmaşık mevzuat da "yetkili merci" sorununu

sık sık ortaya çıkarmaktadır. Bu durumda çevre mevzuatının koruma ve geliştirmeye

yönelik bölümünün tek bir yasada toplanması ve yetki karmaşasına yol açmadan

düzenlenmesi

en önemli çözüm önerilerinden birisini oluşturmaktadır. Bu yasanın

çerçeve bir yasa olması ve yönetmeliklere atıf yaparak geniş bir alanı düzenlemesi

gerekir. Çevreyle ilgili olan ancak çevre değerlerinin işletilmesini hedefleyen, küıtür

varlıklarının, ormanıarın korunması gibi konular ise ayrı yasalarda düzenlenmelidir.

Çevre konusunda çıkar çelişkileri ön plandadır. Bu çıkar çatışmalarını

kamu yararını esas alarak önlemeye ve dengelemeye çalışmak çevre hukukunun görevi

olmalıdır.

Çevre hukukunun uluslararası niteliğini daha ileri yaklaşımlara taşımak

gerekir. Dünyayı tek bir ekosistem olarak düşündüğümüzde, çevre hukukunun da

küresel

sorunlara karşı küresel

çözümler üretebilmesinin önündeki

engelleri

kaldırmamamızın gereği ortaya çıkar. Bu doğrultuda egemenlik alanlarının daraıtılması

geleceğin hukuk gündeminde ilk sırada olacaktır.

Çevre hukukunun dayanması gereken en temel ilkelerden birisi de

yaklaşım sorunuyla ilgilidir. Çevre hukukunun yaklaşımı insan merkezli olmamalıdır.

insanı veri alan ve üstün tutan bir anlayışın çevreyi koruması düşünülemez. Çevre

hukukunun yaklaşımı, çevre değerlerini ve bütün canlıları merkez alan çağdaş bir bakış

ve yorum olmalıdır.

Yeni Yüzyıl'da "insan Hakları" sorununu yeniden sorgulamak ve çağın

gereklerine göre yeniden yorumlamak gerekmektedir. "insan Hakları Evrensel

Bildirgesi'nin "her insan" diyerek başlaması her ne kadar övünülecek yanını oluşturur

ise de , "yalnızca insanlar" ya da "sırf insan" biçiminde düşünmesi zayıf noktasını teşkil

etmektedir. Nihai bilançoda, "dünyanın" da hesaba dahil edildiği bir mizan çıkarılması

henüz tam olarak yapılmamıştır. Unutmamak gerekir ki, nesneler de, sahiplenmenin

basit edilgen süjeleri değildir. Ne var ki, hukuk, insanlar arasındaki istismarcı asalaklığı

sınırlamaya çalışırken, "şeylerin" üzerindeki aynı tür faaliyetlerden söz etmiyor. Eğer

nesnelerin kendileri de hukuk özneleri haline gelirse; işte o zaman terazi bir dengeye

doğru yönelir."(3)

ÇEVRE HAKKı ve TÜRK ÇEVRE MEVZUATı

Çevre hukukunun gelişimi ve çevresel değerlere hukuksal güvenceler

kazandırılması yolundaki örneklerin yaygınlaşmasıyla birlikte, çevre insan hakları

felsefesi alanında tartışılmaya başlamış ve ÜÇÜNCÜ KUŞAK iNSAN HAKLARI ya da

DAYANIŞMA HAKLARI çerçevesinde değerlendirilen "çevre hakkı" gündeme gelmiştir.