Tarım alanlarına insafsız saldırının "çevreye rağmen kalkınma" anlayışına
dayandığının en temel göstergesi Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye ile Kullanılmasına
Dair Yönetmelik'tir. Devlet Bakanlığınca sık sık değiştirilen bu Yönetmelik, 26.8.1998
tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan son şekli ile tarım topraklarının tarım dışı kullanımını
oldukça kolaylaştırmıştır.
Çevre Yasasının 3. maddede düzenlediği bir diğer ilke de çevrenin
korunması konusunda Devlet yanında vatandaşa da sorumluluk yükleyen ilkedir. Bu
ilkeye göre, çevrenin korunması ve çevre kirliliğinin önlenmesi gerçek ve tüzel kişilerle
vatandaşların görevidir. "Çevrenin bütün vatandaşların ortak varlığı, çevre korumanın
da tüm gerçek ve tüzel kişilerin görevi ve sorumluluğu olduğunu belirtmesi
Yasanın,
çevrenin korunması ve iyileştirilmesi bakımından oldukça geniş açılı bir bakışa sahip
olduğu ve kişiyıe çevre arasında doğrudan bir ilişki kurduğu söylenilebilir."(23)
Bu
düzenlemeye karşın çevrenin korunması ve geliştirilmesinde halk katılımının önemi göz
ardı edilmiştir. Çevrenin korunmasına halkın katılımının özendirilmesi, sivil toplum
örgütlerinin, gönüllü kuruluşların ve tek tek bireylerin çevre koruma etkinlikleri açısından
katılımlarının güçlendirilmesi ve politika oluşumunda dikkate alınmaları için bir destek
ve teşvik yapılanması oluşturulmalıdır.
Yasanın 3. maddesinin düzenlediği bir başka ilke de "kirleten öder"
ilkesidir. Bu düzenleme ile kirlenmenin önlenmesi, sınırlandırılması ve mücadele için
yapılan harcamaların kirleten tarafından karşılanacağı esas alınmıştır. Aynı maddede
getirilen bir istisna ile kirletenin kirlenmeyi önlemek için gerekli her türlü tedbiri
aldığını ispat etmesi koşulu ile yükümlülükten kurtulabileceği
belirtilmiştir.
Kirletenlerin Çevre Kanunu madde 3/e çerçevesinde belirlenen bu sorumluluğuna
"olağan sebep sorumluluğu" denmektedir. Bu tür sorumluluk kusursuz sorumluluğun en
hafif şeklidir. Bu sorumluluk türü, sorumlu kişinin objektif özen ve denetim görevini
yerine getirmemesinden ya da maliki bulunduğu şeydeki eksiklikten kaynaklanır.
Öyleyse kirleten, objektif olarak kirlenmenin önlenmesi, ya da en aza indirilmesi için
teknolojinin öngördüğü bütün imkanları kullandığını, buna karşın kirlenmenin önüne
geçilemediğini
yahut da belirlenen standartları aştığını kanıtlayabilirse, bu uğurda
yapılan harcamaları ödeme sorumluluğundan kurtulacaktır. Ancak kirletenin kamu
kuruluşu olması halinde bu kurtuluş olanağından yararlanması söz konusu değildir.(24)
"Kirleten öder" ilkesinin çağdaş bir yaklaşımla benimsenmiş olması
olumludur ancak daha 2. maddedeki "kirleten" tanımından başlayarak giderilmesi
gereken eksiklikler vardır. Örneğin, tanıma kirliliğin oluşmasında "ihmali bulunanları" da
eklemek gerekmektedir. Ayrıca "kirleten öder" ilkesi "kusursuz sorumluluk" ve "önleyici
yaklaşım" ilkeleri ile birlikte değerlendirilmelidir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi 3/e
maddesindeki
düzenleme önleme giderlerini
karşılama yükümlülüğünü
düzenlemektedir. Önleme masrafları yapılsın veya yapılmasın, doğmuş veya doğacak
zararlardan sorumluluk ise 28. maddenin kapsamındadır.
28. maddenin düzenlediği sorumluluk da çevreyi kirletenlerin ve çevreye
zarar verenlerin sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan dolayı kusur şartı