SONUÇ
Çevreyi yalnızca hukukla koruyamayız. Ekonomik, toplumsal ve küıtürel
etkenler de çevrenin korunmasında çok önemli bir yere sahiptir.
Yeni bir insan hakları kuşağı olarak Dayanışma Hakları düşüncesinin
tartışılmasıyla gündeme gelen çevre hakkı ve çevre hukuku gelişimini sürdürmektedir.
Zaman içinde bu gelişim çevresel değerlere hukuki güvence kazandırma yoluyla çevre
korumaya önemli katkılarda bulunacaktır.
Bu doğrultuda Türk Çevre Mevzuatı da gelişimini sürdürmektedir. Ancak
bugün gelinen noktada mevzuattaki dağınıklığın ve uyumsuzluğun giderilmesi, Çevre
Yasasının aksayan hükümlerinin değiştirilmesi ve özel hüküm niteliğindeki çevreye
yönelik yasal düzenlemelerin adli yargı alanında da etkin olarak uygulanmasının
sağlanması gerekir.
Türkiye'nin çevrenin korunmasında mevzuatta ki dağınıklık ve yetersizlik
kadar önemli bir diğer eksiği de kurumsal yapının ülke koşullarında ve verimli işleyecek
şekilde oluşturulamamış olmasıdır. Çevre Bakanlığının daha işlevli ve etkin hale
getirilmesi, yatırım kararı verme aşamasında söz sahibi kılınması, Çevre Bakanının
Yüksek Planlama Kurulunun üyesi olması ve Bakanlığın taşra örgütlenmesinin de il
bazında değil su havzaları bazında bölge örgütlenmesi şeklinde yapılandırılması
gereklidir. Çevre Bakanlığı, "çevresel yükümlülüklere uymayı güvence altına" alabilecek
güce erişmelidir.(30)