aranmaksızın sorumlu tutulmalarını içeren "objektif'
yani
kusura dayanmayan
sorumluluktur. Bu sorumluluk türünde; "Bir gerçek veya tüzel kişinin doğrudan veya
dolaylı olarak çevre kirlenmesine sebep olan herhangi bir faaliyeti, onun kirlenmeden
doğan zarardan sorumlu tutulması için yeterlidir."
Çevre Yasasında, çevreye zarardan sorumluluğun "kusursuz sorumluluk"
olarak kabulü 1988 yılındaki
değişiklikle sağlanmıştır. Burada oluşmuş kirliliğin
kirleticiye ödetlirilmesi ile sınırlı kalınmayıp, kirliliğin oluşumunu engelleyen önlemleri
alma sorumluluğu da kapsama alınmalıdır. Temel hedef çevrenin kirletilmesinin
önlenmesidir. Bu nedenle yasanın da yaklaşımı, yukarıda da belirttiğimiz gibi, çevre
sorunlarını ortaya çıkmadan engellemeyi
ve yatırım öncesi
çevre duyarlılığını
geliştirmeyi hedefleyen bir doğrultuda olmalıdır.
Çevre Yasası ile düzenlenen önemli bir diğer konu da hemen tüm batı
ülkelerinde uygulanan çevresel etki değerlendirmesidir. Yasanın 10. maddesi ile çevre
sorunlarına yol açabilecek faaliyetleri gerçekleştirmeyi planlayan kurum, kuruluş ve
işletmelerin kirlenmeye sebep olacak atık ve artıkların ne şekilde zararsız haline
getirilebileceğini
ve bu konuda hangi önlemlerin alınabileceğini
içeren bir rapor
hazırlamaları hükmü getirilmiştir. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin Çevresel Etki
Değerlendirmesi Yönetmeliği çıkarılmış ve Çevre Bakanlığında bu konuda bir de
Çevresel Etki Değerlendirmesi Genel Müdürlüğü oluşturulmuştur. ÇED uygulamasının
henüz istenilen noktaya geldiği söylenilemez özellikle yer seçimi aşamasında ÇED
incelemesi yapılmaması sakıncalıdır. Ayrıca maddenin hazırlanan tasarıda da olduğu
gibi denetim yetkilerini içeren şekilde genişletilmesi ve proje sonrası denetimin de
düzenlenerek Çevre Bakanlığının yetkilendirilmesi gerekir.
Yasa 1980 sonrası siyasal yaklaşıma uygun olarak kendi alanında yeni bir
fon oluşturmuştur. Çevre kirliliğinin önlenmesi ve çevrenin iyileştirilmesi amacıyla
kurulan "Çevre Kirliliğini Önleme Fonu" genelde yerel yönetimlerin çöp kamyonu ya da
traktörü alımlarında kullanılmakta ve kaynakların önemli bir bölümü bu alanda
tüketilmektedir. Kendi alanında önemli bir kaynak olan fon desteği kısa vadeli acil
yatırımlarda ve projelerde değerlendirilmelidir. Ayrıca fonun arıtma tesis yapacak olan
gerçek ve tüzel kişilere kredi yardımı olarak kullanılması da kirleten öder ilkesine
aykırıdır.
Çevre Yasası, yönetmeliklerde belirlenen standartlar aşılarak çevre
korunmasına ilişkin önlemlerin ve yasakların çiğnenmesi durumunda valilikler ve
belediyelerce uygulanacak idari nitelikte cezaları düzenlemiştir.
Çevre Yasasının 30. maddesi ile; çevreyi kirleten veya bozan bir
faaliyetten zarar gören veya haberdar olan gerçek ve tüzel kişilere, idari makamlara
başvurarak bu faaliyetin durdurulmasını isteyebilme hakkını düzenlenmiştir. Hak arama
özgürlüğü çevre hakkı yönünden bu başvuru hakkı ile kullanılacaktır.
Anayasa'nın 56. maddesindeki, çevrenin korunması, çevre kirliliğinin
önlenmesinde vatandaşları "ödevii" kılan ilgili hükmü ile Çevre Yasasının gerçek ve
tüzel kişileri "görevli" kabul eden hükmü aynı paraleldedir. Zira yine Yasanın 1.
maddesinde belirtildiği gibi çevre bütün vatandaşların ortak varlığı kabul edildiğinden
korunmasında da herkesin menfaati vardır. Özellikle, idari Yargılama Usulü Kanunu
2.mIf.1'in değişik şekliyle çevrenin "kamu yararı" çerçevesinde değerlendirilmesi mevcut