TEKİRDAG YENİ İNAN GAZETESİ, 7 EYLÜL 1995,
s.
2
KUPÜR283
İNSAN HAKLARI MI?
SANIGIN HAKLARI Ml? (3)
\
>
Av. Güneş GÜRSELER
Plansız gelişmenin örneklerini Mersin, Antalya, İzmir ve
İstanbul gibi kıyı kentlerimizde görmek mümkündür. Kıyıya
yakın olan büyük apartmanların denizden kente yönelen' rüz-
garları kesmesi sonucu, kent içinde hava dolaşımı engellen-
mektc, hava kirliliği körüklenmektedir.
Kıyısal sorunları yaratan enli etmenlerden biri de turizm
endüstrisidir. ılıman iklimIi yerlerde turizmi n gelişmesiyle kı-
yı boyunca şerit gibi uzanan ve büyük kısmıyla doğal peyzajı,
tarihsel anıt ve sitleri yozlaştıran kentleşmiş üıtil yerlerinin
hızla yayılması özendirilmiştir. İkincil evlerin yoğun olduğu
kıyı yerleşimlerinde, evler tatil ayları dışındaki Güz ve Kış dö-
nemlerinde dolu olan tatil köyü,' tatil sitesi gibi yapılaşmalar
hızla artmaktadır.
Kıyı bölgelerimizde I. ve
n.
sınıf verimli tanm alanları çe-
şitli yerleşme hareketlerinin doğrudan ya da dolaylı etkisi ve
baskısı altındadır. Marmara Bölgesi 'nde (Bursa Ovası, Yalo-
va- İzmit ara~ı ile İzmit-İstanqul arası kıyı bandı gibi) ve Çu-
kurova'da narenciye bahçeleri, pamuk tarlalan, turfanda tarım
ürün alanları, çeşitli yerleşimIere ve ,endüstriyel kullanımlara
feda edilmektedir.
Kıyılarımızın önemli sorunlarından birisini. ve karayolları
oluşturmaktadır. Genellikle, -dar bir kıyı. bandından sonra çok
dik yükselen dağlar nedeniyle, büyük yatırımlar gerektiren kı-
yı yollarının yapımına. çok geç başlanabilmiştir_ İkinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı döneminde hızlanan yol yapım çalİşma-
ları sonunda birçok doğal ve kültürel değer yok olmuştur. Yol
yapımının yalnızca teknik ve ekonomik açıdan değerlendiril-
mesi yüzünden birbirinden güzel kıyı köy ve kentleri birçok
özelliklerini yitirmiştir. Kamulaştırma bedelini ve yapım mas-
raflarını en aza indirme amacıyla devlet yolları, deniz kotuna
en yakın düzlemlerden ve plajların içinden, zaman zaman da
doldurarak denizin üzerinden geçirilmiştir. Denizin doldurul-
masının önemli bir sakıncası, bir zamanlar denizle ilişkisi olan
kıyı köyleri ve kentlerinin kıyıdan uzaklaştırılması, dolayısıy-
la da denizle olan organik bağlarının kopanlmasıdır.
Ormanlarımızı Yakıyoruz'
Onnan alanlarımıiın yaklaşık yarısının hukuksal sınırlan
henüz saptanabilmiş değildir. SOyıldan uzun bir sürede or-
manlarımızın sınırları bile belirlen~iş değildir.
.
Ülkemizde 12-13 milyon metreküpe eşdeğer oranda kaçak
ağaç kesimi yapılmaktadır. 1950'den bu yana yaklaşık
3
mil-
yon hektar orman alanı yok edilmiştir.
,-
1937-1994 arasında 43.000'den fazla orman yangınında
1.5 milyon hektalık alan yanmıştır. 1960'dan bu yana bir yılda
20 bin hektardan fazla orman alanının yandığı yıllar 1977,
1979, 1985 ve geçtiğımiz yıl (1994) olmuştur. Orman yangın-
lannın her geçen gün azaldığını söylememekteyiz. Üstelik, bu
yangınlann yarısından çoğunun bilerek çıkartıldığı bilinmek-
tedir.
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını en temel in-
san hakkı olarak görmedikçe ve insan haklarına sadece sanığın
haklan gözlüğü ile baktıkça bu sorunlan artan ağırlıkta yaşa-
maya ve bizden sonraki nesillere de yaşatmaya devam e'dece-
ğiz.
.
Bu noktada politikacıların sorumluluğunun aİtını çizmek
gerekiyor. Günümüz politikacısı,sadece seçim bölgesini değil,
sadece kendi ülkesini, ulusunu değil, gezegeni düşünerek poli-
tika üretmek durumundadır. Bu nitelikteki politikacı ise bu
denli geniş düşünebilen seçmen desteğini gerektirmektediİ'.
Oysa ülkemizde ne bu tür değerlendirme yapan seçmen ve ne
de böyl~ politikacı bulunuyor. bu nedenle de ülkemizde belir-
lenmiş bir çevre politikası yok, çevre önceliklerimiz belli de~
ği!. Sınırlı 'kaynaklar öncelikli gereksinimlerinde harcanıyor.
Çevre Bakanlığı, çevre fonunu belediyelerin araç gereksinim-
lerinde tüketiyor. 'Yerel yönetimler, kaldırım yapm~yı çevre
yatırımı sayıyor. Türkiye'de henüz tamamlanmış bir çevre so-
runlan envanteri bile bulunmuyor.
Çevre sorunlarını ortaya çıkmadan önlemeye yönelik önle-
yici yaklaşım, ülkenin genel çevre politikası konumuna getiri-
lememiştir. Kamuoyunun çevre sorunlarına yaklaşımı ise so-
runlar karşısında ağıt yakma düzeyindedir.
Ülkemizde çevre ve ekonomi arasındaki ilişki gerçek bo-
yutuna oturtulamamıştır. Çevre, hala ekonomik kalkınma ve
büyümenin engeli olarak görülmektedir. Çevre Bakanlığı 'nın
ulaştığı düzeyin bile "herşeye .karşın kalkınma" anlayışını
yansatın, e~onomik gelişmeyi engellemeden çevreyi koruma
düşüncesinin ötesine geçtiği söylenemez.
Sonuç olarak, ne yazık ki, bu politikasızlık çemberini kıra~
madığı sürece üikemiz çevre konusunda büyük sorunlar yaşa-
rnaya ve kitle ölümleri getirecek sonuçlar beklerneye hazır ol-
malıdır.
.
Aman Dikkat! Dünya da Tek, Türkiye de Tek. Kaçabi.
leceğirniz ne başka ülke ne de_başka bir gezegen var.